1983 yılında taşralı ve hayalleri olan bir öğrenci olarak Bornova’ya geldiğimde, elimde valizle soluğu KYK’nın kampüsünde aldım. Kapıya asılı listelerde kalabalığı ittire kaktıra ismimi aradıktan sonra anladım ki yurt çıkmamıştı.
Benim durumumda olan birkaç kişiyle arkadaş, yoldaş olup sorarak öğrendiğimiz oteller semti Basmane’ye ulaştık.
Şimdi adını hatırlayamadığım ama gitsem yerini bulabilecek kadar belleğimde yer etmiş büyük bir kapıyla girilen avluya sıralanmış odalar şeklindeki bir otelin 5 kişilik bir odasına üç kişi olarak yerleştik. Odada bizden bağımsız tanımadığımız iki kişi daha vardı.
Sanırım bir haftadan daha fazla orada kaldıktan sonra ekonomik olarak sürdüremeyeceğim bir çözüm olduğu için otelden ayrıldım ve bir süre tanıdığım bir kâğıt fabrikasının kâğıt atıkları havuzunda kaldım.
Aslında bedava olduğu için o günlerde can simidi gibi gelmişti ne de olsa duşu, tuvaleti vardı.
Nihayetinde soğuk ve tahtakurularının acımasız saldırılarına maruz kaldıktan sonra benimle benzer koşullarda ayakta kalmaya çalışan bir arkadaşımın önerisiyle ev arkadaşı arayan öğrencilerin yaşadığı bir eve gittik.
Bizi çok iyi karşıladılar ve fazla odaları olduğunu bizimle paylaşabileceklerini söylediler, kira-yemek parası istemiyorlardı, sadece battaniye sıkıntısı var diye paramız varsa kendi battaniyelerimizi almamızı önerdiler, paramız yoksa onun da çözümünü bulabileceklerini söylediler
Hatta bölümlerimizi beğenmiyorsak ücretsiz dershaneleri olduğunu ve oraya devam edebileceğimizi de ilave ettiler. Sanırım benim bölümümden çok memnun değillerdi, Arkeoloji onların hedeflerine uygun bir bölüm değildi.
Bu cömertlik karşısında şaşkındık elbette. Dışarıda kötü ve ucuz yemekler yemekten perişan haldeydim ve hemen kabul ettim. Akşamüzeriydi ve apartmanın alt katındaki manifaturacıdan bir battaniye alarak odaya geçip yattım.
Ne kadar zaman geçmişti hatırlamıyorum, oda kapısı çalındı ve namaz vakti olduğu söylendi, birkaç saat sonra bir kez daha aynı şey yaşandı.
Akşam gidecek bir yerim olmadığı ve kendimi de iyi hissetmediğimden o gece için idare etmeye kendimi ikna ettim. İnanç ve ibadet yabancısı olduğum şeyler değildi ama bunlar daha önce hiç görmediğim şekilde ifa ediyorlardı.
Yatsı namazından sonra gelen tıpçı öğrenci “abi”ler şimdi içeriğine dair hiçbir şey hatırlamadığım ve muhtemelen o gün de pek dinlemediğim uzun bir ders verdiler. Kimse dile getirmese de müthiş bir hiyerarşi ve otorite vardı evde.
Nihayetinde seremoni bitti ve herkes yattı. Sabah ezan okunmadan kalktım ve kimse uyanmadan eşyalarımı da orada bırakarak evden ayrıldım. Gündüzleri evin kalabalık olmadığını biliyordum, sonraki gün bir arkadaşımla gidip eşyalarımı aldım.
O gece karşılaştığım ve arada kampüste de yolumuzun kesiştiği öğrenciler bir süre eve dönmem için baskı yaptılar ama asla dönmedim. Bunu ailemle de paylaşmadım çünkü babamla zaten bana ayarladığı Süleymancıların yurdunda kalmadım diye aramız feci şekilde açıktı…
Akademisyen olarak çalıştığım yıllarda öğrencilerimin benzer bir çaresizliğe düşmemesi için var gücümle uğraştım ama şunu öğrendim ki bu örgütlülük karşısında bireysel çabalar çok yetersizdi.
1983’ten bu yana değişmeyen yoksullaştırılmış öğrencilerin her yerde inşa edilen bu baba evine kıstırılmışlığı.
You can follow @gezgin_ismail.
Tip: mention @twtextapp on a Twitter thread with the keyword “unroll” to get a link to it.

Latest Threads Unrolled: