Belki birçoğunuzla fikirlerimizin uyuşmayacağı bir mesele, laiklik. Laiklik nedir, sekülarizm nedir, nasıl tanımlanır (daha doğrusu tanımlanmış mıdır) gibi sorulara ve Türkiye'deki laiklik anlayışına ilişkin, Erbakan esaslı şahsi görüşlerim.
Öncelikle belirtelim ki bizim Anayasamızdaki laiklik kelimesi, Fransızcadan gelen “laïcisme” yani “laikçilik” yani “kurumlara dinsel olmayan bir nitelik vermeyi amaçlayan doktrin” anlamında değildir.
Bizdeki laiklik kelimesi, “laïcité”nin karşılığı olup “sivil toplum ile dinsel toplumun ayrılığı ilkesi” anlamındadır. Dikkat edilmesi gereken bir husus da laiklik kelimesinin yerine sekülarizmin kullanılmasıdır.
Sekülarizm, “dinin toplumsal hayattaki öneminin azalması ve dindarlığın zayıflaması” demektir ki bu da zaten hukuki değil sosyolojik bir kavramdır. Dolayısıyla 1982 Anayasasında “laikçilik” kelimesi değil “laiklik” ve “laik cumhuriyet” kavramları kullanılmaktadır.
Şimdi gelelim bu laikliğin ne olduğuna, yahu cidden nedir bu laiklik? Kime göre, neye göre, ne için çeşitli tanımlara tabi tutulmuş bu laiklik? Öncelikle ana kural olarak şunu söyleyelim ki laik bir devlette “din hürriyeti” esastır. Neden ana kural olarak söylüyorum?
Çünkü laikliğin ikinci cephesi “din-devlet işlerinin ayrılığı”dır. Bu ikinci cephenin alt başlıklarını Gözler (TAH, 2017) aynen aktarıyorum:
1- Devletin Resmi Bir Dini Olmamalıdır.
2- Devlet Bütün Dinler Karşısında Tarafsız Olmalıdır.
3- Devlet Bütün Din Mensuplarına Eşit Davranmalıdır.
4- Din Kurumları ile Devlet Kurumları Birbirinden Ayrı Olmalıdır.
5- Hukuk Kuralları Din Kurallarına Uymak Zorunda Olmamalıdır.
Peki, bir devlette laikliğin bu ikinci cephesindeki 5 ilkeden birine aykırılık görülürse artık o devletin “laik olmadığı” söylenebilir mi? Buna siz karar verin. Mesela İngiltere’de Kraliçe, aynı zamanda Anglikan Kilisesinin başıdır.
Yine bu ülkede 27 piskopos ve başpiskopos görevleri gereği Lordlar Kamarasının doğal üyesidir. Aynı şekilde 1975 Yunan Anayasası kutsal üçlemeyi zikretmekle başlamakta ve 3. Maddesinde Doğu Ortodoks Hristiyanlığının Yunanistan’da hakim din olduğunu hüküm altına almaktadır.
Halen yürürlükte olan 1814 Norveç Anayasasının 2. Maddesine göre devletin resmi mezhebi Evanjelik Lütheryen mezhebidir. Yine bu devlette bakan olabilmeniz için 12. Madde gereği bu mezhepten olmanız şarttır.
Bu devletlerin Anayasasında açıkça laiklik ilkesinin olmaması, bu ülkelerde din ve vicdan hürriyetinin olmadığını gösterir mi? Elbette ki göstermeyecektir. Esasen bizim meselemiz de Laikliğin birinci cephesi olan “din hürriyeti” ile ilgili.
Kaldı ki bu 5 madde de bizde ne yazık ki yanlış anlaşılmıştır. Örneğin 5. Madde. Bu madde hukuk kuralları din kurallarından esinlenemez veya dinde olan bir kuralı hukuken benimseyemez demiyor. Bir hukuk kuralı yapılırken açıkça buna dayanmasının zorunlu olmadığını söylüyor.
Zorunluluk olmadan kanun koyucunun kendisinin zaman zaman din kurallarından esinlenmesi laiklik ilkesine aykırılık teşkil etmez. Bunun aksi nasıl olur derseniz, Irak Anayasa Taslağından örnek verelim.
Irak Anayasa Taslağı, 2. maddesinde açık olarak devletin resmi bir dininin olduğunu kabul etmiş ve kanun koyucunun “esinlenmesi gereken kaynağın bu din” olduğunu belirtmiştir.
Şunu da belirtelim ki dünya devletleri arasında Fransa dışında, Anayasasında laiklik ilkesini açıkça kabul eden iki ülke Türkiye ve Hindistan’dır.
Laik bir devlet olduğunu iddia eden bir devlet, din hürriyetini güvence altına almak zorundadır. Din hürriyeti dediğimiz şey de “inanç hürriyeti” ve “ibadet hürriyeti” şeklinde iki kısımdır.
Bir kimseyi hiçbir şekilde belli bir dini seçmeye ve ona bu yönde baskı yaparak zorlamaya hakkınız yoktur. Bu yasaktır. 1982 Anayasası da “herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” diyerek bunu açıkça kabul etmiştir.
Keza ibadet hürriyeti gereği de bir kimse, inandığı dinin gereklerini yerine getirmekten alıkonulamaz, engellenemez.
İşte geliyoruz Ali Fuat Başgil’in de tanımında yer alan “laiklik, din ile devletin birbirinden ayrılması ve ‘devletin dine, dinin de devlet işlerine’ karışmaması…” şeklindeki ifadenin nasıl “din devlet işlerine karışmayacak ama devlet din işlerine karışacak” kısmına dönüştüğüne.
Aslında buralarda tamamen dev bir kılıf inşa ediyoruz. Yaptığımız fiilleri bu kılıfın içerisine yerleştireceğiz ve bu kılıf bizi koruyacak :)
İbadet hürriyeti nasıl sınırlandırılır? Anayasadaki hükme geçmeden önce buyurun bir AYM kararı ile başlayalım. “Dinin bireyin manevî hayatını aşarak toplumsal hayatı etkileyen ve … sınırlamalar kabul etme ve DİNİN KÖTÜYE KULLANILMASINI VE SÖMÜRÜLMESİNİ YASAKLAMA”
Laiklik prensibine dayalı birbirinden farklı AYM kararlarından biri.
Bu da karşıoy yazısı.
Laiklik kelimesinin sahibi olan Fransa’da Fransız Yargısı; örneğin, bir dini inanca aidiyeti sembolize eden bir işaretin salt taşınması fiilinin, bu taşıma somut olayda kamu hizmetini aksatmıyorsa ve kamu düzenini bozmuyorsa, laikliğe aykırı olmadığına hükmetmektedir.
Türk yargısı, Fransız yargısının aksine, okullarda türbanın salt taşınması fiilinin, somut olayda kamu düzenini bozucu ve kamu hizmetini aksatıcı olarak kullanılmasa bile, laiklik ilkesine aykırı olduğuna hükmetmekte ve böylece dini bir inancın sırf ifade edilmesini, +
bu ifade etmenin sonuçlarının hukuka aykırı olup olmadığını dikkate almadan, laikliğe aykırı bularak daha sert bir laiklik anlayışını benimsemektedir.
Bunların aksine aynı zamanda Türk ve Fransız laiklik anlayışları arasında laikliğin her iki ülkede de teknik bir hukuksal kurum olması ve her ikisinde de ideolojik bir araç olarak kullanılması açısından benzerlikler bulunduğu şüphesizdir.
Esasen arkadaşlar, laik kelimesi yukarıda belirttiğimiz üzere Türkçe bir kelime değil. Resmi dilin Türkçe olduğunu kabul eden bir devletin Anayasasında, Fransızca bir kelimenin ne anlama geldiğinin açıklanmaması büyük eksiliktir.
Bugün Anadolu'da sokaktan bir dayımızı, amcamızı, halamızı, teyzemizi çevirip sorun. Laiklik nedir deyin, nasıl bir cevap alırsınız sizce? Bırakın dayıyı amcayı, sokaktan bir genç çevirip sorun.
Laiklik nedir deyin, size vereceği cevap “din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır” ibaresinden başka bir şey olmayacaktır. Bunları genel olarak söylüyorum bu arada, üstünüze alınmayın.
Herkesin kendisine göre laiklik tarif ettiği bir ortamda, benim attığım bir adımın laikliğe aykırı olup olmadığını nasıl anlarım? Bizdeki laiklik anlayışı nelere sebep olmuş, laiklik adı altında neler yapılmış mesela?
Açıkçası ben, Erbakan’ın laiklik anlayışını beğeniyor ve savunuyorum. Dolayısıyla tamamen paralel hatta doğrudan görüşlerini aktaracağım.
SLOGANIMIZ: BİR ŞEY, GÜZEL DE OLSA, DİNDE VARSA ALINMAZ.

Bakınız 1946-47 sonrası Almanya Anayasası hazırlanıyor, yeni kanunlar tartışılıyor. Alman parlamentosunda bir haftadan fazla aile hukuku ile ilgili konularda “Hristiyanlık ve Papa ne diyor?” bunun müzakeresi yapılmıştır.
Yani dinliyor, ardından serbest iradesiyle karar veriyor. Dinliyor, öğreniyor, tartışıyor, güzelse alıyor değilse bırakıyor. Laikliğe uygun mu, elbette. Neden? Laikliğin din-devlet işleri ayrılığının 5. Maddesinine bakınız.
Karasakalın da belirttiği gibi insanlar laik olmaz, devlet laik olur. ABD Başkanının İncil’e el basarak yemin etmesinden tutun, bakın size çoğunuzun bildiği bir şey göstereyim. Bu bir ABD doları, “in god we trust”. Bugün TL üzerinde “Allah’a Güveniyoruz” yazıldığını düşünsenize:)
Batı’da kilise kendi kıyafetleriyle her yerde merasim yapıyor, halk saygı gösteriyor. Bizde olduğu zaman en az bir hafta TV’lerde laiklik tartışmaları izliyoruz, Atatürkçülük’den girip cumhuriyetin nitelikleri falan filan bu böyle sürüyor gidiyor. Asıl istismar bu aslında.
Bizde herkesin kendine göre bir sebepleri var. Alman Anayasasında ise kilise kendisiyle ilgili kanunu kendisi yapar, devlet ise buna yardımcı olur. Kiliseye belli şartları koyar, bu şartlara göre işlerini görür. Bu şartları parlamento koymaz.
Federal Alman Anayasası ve Weimar Anayasası:
Gelelim asıl meseleye, 1982 Anayasasının 24. Maddesi.

“Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini..” madde böyle başlıyor. Bir devletin temel nizamına ilişkin bir hüküm, baya mühim bir mesele bu.
Maddenin devamında “kısmen de olsa…” güler misin ağlar mısın? Ne demek bu kısmen de olsa? Yani ne olursa olsuna geldi iş. Yine devamında “dini esaslara uydurmak maksadıyla…” “her ne suretle olursa olsun” ve o meşhur ifade “DİNİ İSTİSMAR ETMEK” diye bir kelime geliyor.
Dini istismar etmek, evet. Nedir arkadaşlar dini istismar etmek, bir din nasıl istismar edilir mesela. Bu istismarın niteliğini belirleyecek olan kişi kimdir, neye göre belirleyecektir? Bizdeki sancılar buradan doğdu.
Masanın üstünde bir bardak var, ben bu bardağı elimle kaldırıyorum, “yahu niye bardağı kaldırırken elini istismar ediyorsun” diyor. Yahu bu nedir Allah aşkına? Bir insanın kanaatinde inancına riayet etmesi kadar doğal ne olabilir.
Ben neden başkasının inancına göre konuşayım ki, neyi doğru biliyorsam buna göre konuşurum. Yukarıda açıkladığımız din hürriyeti de budur zaten.
Kardeşim sen bunu söylerken dini istismar ediyorsun diyor. Açıkça bana “her ne suretle olursa olsun” bunlara ilişkin görüş bildirmen yasaktır diyor. Biz gerek gündelik hayatta gerekse devlete ait çeşitli konuları tartışırken her şeyi inceleriz konuşuruz ama +
Ama eğer dinlerin birisi bir şeyi tavsiye ediyorsa, o zaman bunun konuşulması dahi yasaktır diyor. Bakınız Laikliğin ne olduğu konusunda en geniş doküman 1949 yılındaki meclis konuşmasıdır. Meclisin en uzun konuştuğu konulardandır.
Sonunda Komisyon Sözcüsü, Adalet Bakanı, Başbakan çıkmış ve hepsi o günkü maddeyi bir noktaya bağlamışlar. Çünkü diğer partilerden mesela Millet Partisinden “Ne yapıyorsunuz siz? Müslümanlığı yasaklıyorsunuz.” şeklinde itiraz gelmiş.
Yine DP’den de itiraz gelmiş ancak onlar susturulmuş. Demişler ki sizin pek konuşmaya hakkınız yok, çünkü bu maddeyi İnönü ve Bayar beraber tanzim edip mutabık kaldılar. Siz de DP’den olduğunuza göre senin Bayar’ın bunu kabul ettiğine göre sen de kabul ettin, bizim vaktimizi alma
Sonunda çıkan Komisyon Sözcüsü, Adalet Bakanı ve Başbakan “Biz bu maddeyi ne İslamı yasaklamak için ne de din hürriyetini yasaklamak için getiriyoruz. Bakın dikkatli okuyun bunların hepsini yapmaya müsaade var ancak laikliğe aykırı olarak yapmak suçtur diyoruz.
Laikliğe aykırı olmanın manası ise doğmatik skolastik düşünceyle körü körüne zorbalık yapmaktır. İşte bunu yasaklamak için getiriyoruz.
Yani bir kimse, dinimiz böyle emrediyor diyip gözünü yumup baskı yapmak isterse bu baskılı davranışı ortadan kaldırmak için bu maddeyi getiriyoruz.” diyorlar ve sözü bağlıyorlar.
Gel gör ki aradan geçen zamanda, meclis zabtında bu kadar sarih olarak açıklandığı halde sırf bu kelime yabancı olduğu için, herkes kendine göre mana verdiği için; başını örten laikliğe aykırı oluyor, dini kitap okuyan laikliğe aykırı oluyor.
Yahu böyle bir şey olabilir mi? Dünyada bir manaya tabi tutulan Laiklik, Türkiye’de İslam düşmanlığı olarak Müslümanlara baskı hakkı olarak görülüyor.
Biz bunu söyleyip karşı çıktığımız zaman, “zihniyetimize” laf edilerek bütün kadınların tesettüre girmesi zorunlu olacak gibisinden söylemler ortaya çıkıyor.
Yahu bizim dinimiz böyle bir şey değil ki. (Erbakandan doğrudan alıntı) Bakınız Bosna’daki seçimin kazanılmasında Aliya’nın partisinde en çok etkin olan zatlardan biri de 90 yaşındaki bir Hristiyandır.
Bu hristiyan diyor ki “Ey Hristiyanlar, oylarınızı Aliya’nın partisine verin, sakın komünist partisine vermeyin. Bu Müslümanlar bizim kilisye gitmemize karışmaz, bu komünistler bizi kiliseye göndermez.”
Bizim tarihimizde din hürriyeti esas olarak gelmiştir. Örneğin İstanbul’daki Darülaceze. Bundan 126 yıl önce Sultan Abdulhamid tarafından yapıldı. Bu Darülacezede cami var, kilise var, havra var. Üçü de yaptırılmıştır. İnsana insan olarak muamele yapılmıştır.
80 yaşındaki bir düşkünü almış yurda koymuş, beslemiş, insan haysiyetine saygı duymuş. Müslüman isen buyur camii, Hristiyan isen buyur kilise, Yahudi isen buyur havra. Dolayısıyla bizde inanç hürriyeti, inancımız gereğidir.
Ama zamanında inancından dolayı başını örten insana, zorla başını açacağım diyordu. Benim kızım yurtdışında başörtülü bir şekilde eğitim görebiliyor, inancının gereğine saygı duyuluyor. Kendi ülkemde bu yasaklanıyordu.
Bu ülkede başörtü yasağı tam anlamıyla 2013’te kalktı. Düşünebiliyor musunuz? Ve hâlâ birileri başörtü yasağını tartışıyor, eski Türkiye’yi özledim nidalarıyla ortalıkta dolanabiliyor.
Yıllarca bu laiklik kelimesinin altında yapılmadık bırakılmadı, bunları dile getirince “lan bıkmadınız mı mağdura oynamaktan” diyor. Ağzımı bozmayacağım ancak sadece şöyle bir soru sorabilirim. Başörtü yasağının kalkması bir lütuf muydu?
Yıl 2021, laiklik tartışmaları mevcut. Kimisi bunun anayasadan çıkarılması gerektiğini savunurken kimisi de çıkarılmasının gündeme dahi gelemeyeceğini söylüyor.
Benim şahsi fikrim; ya laiklik kelimesinin ne olduğu açıkça -başka yoruma mahal vermeyecek şekilde- sarih olarak açıklanıp tanıma tabi tutulması ya da laikliğin kaldırılmasıdır. Ben, bu şekliyle bu laikliği kabul etmiyor ve savunmuyorum.
Dolayısıyla yeni Anayasa çalışmalarında “laiklik” kelimesine ilişkin bir düzenleme mevcut olmadıkça oy vermeyeceğimi açıkça belirtiyorum.
Biz bir kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek için doktrindeki tartışmaları okumak, birçok ülkenin mahkemelerinde verilen kararlara bakmak, çeşitli yorumlarla birbiriyle çatışan mahkeme kararlarına bakmak zorunda mıyız?
Bu laikliği X şeklinde tanımlayan birisinin, yarın Y şeklinde tanımlamayacağını nereden bileyim? Dolayısıyla 1982 Anayasasında mevcut olan “Laiklik” ibaresinin bu şekilde Anayasada yer almasını savunmuyorum.
///

- Gözler, Türk Anayasa Hukuku
- Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları
- Karaman, Türk ve Fransız Anayasalarında Laiklik İlkesi
- euronews
- Erbakan TV Programları, Youtube
- Türkiye Barolar Birliği Dergisi
You can follow @iIssonteux.
Tip: mention @twtextapp on a Twitter thread with the keyword “unroll” to get a link to it.

Latest Threads Unrolled: