10 yıl öncesinden pandemi tehlikesine yönelik 'önleyici' tedbirlerin konuşulduğu bir video. Bu başlık altında özet geçeyim de 'yarasa yiyenler yüzünden oldu, bizlik bir şey yok' savuşturması yapana yollarsınız

Pandemics: History & Prevention
mevcut pandemi önleme pratiği erken teşhis ilkesine dayanıyor. bu şu demek, 'salgın hastalığa sebep olan patojenler **illa ki** çıkacak, çıktığında yakalayalım, büyümesini önleyelim'. tıpta buna ikincil önleyici tedbirler deniyormuş. birincil önceleyici tedbirler ne olabilir?
bunun için insanlık tarihine bakmak gerekiyor diyor Greger. Tıbbi antropologlar salgın hastalıkların (tespit edilebilen) tarihini 10 bin yıl öncesine, yani hayvanların ehli/evcilleştirilmesi miladına dayandırıyorlar. İnsansa (tanıma göre) 200 - 50 bin yıldır var.
Hayvancılığın insan hayatına girmesiyle birlikte bilinen tüm salgın hastalıklar ortaya çıkıyor. Tarihte Anadolunun doğusunda ehlileştiği düşünülen sığırlardan bulaşan kızamık son 150 yılda *200 Milyon** insanın ölümüne sebep oluyor.
here's the 'inek yenir mi amk' you didn't order
Sadece 20.yyda

***300 M İ L Y O N ***

kişinin ölümüne sebep olan ve daha yeni ortadan kaldırılan Çiçek hastalığının develerden bulaştığı düşünülüyor (there goes your 'Deveye binilir mi amk')
Domuzlardan bulaştığı düşünülen Boğmaca yüzünden sadece 2014'te 24 milyon kişi etkilenmiş, 167 bin çocuk ölmüş.

MÜSLÜMANIZ BİZLİK BİR DURUM YOK SHIELD ACTIVATED.
Tavuklardan geçen Tifo yüzünden her sene 161 bin kişi ölüyor. Ördeklerden geçen grip yüzünden senede 60 bin kişi ölüyor, milyonlarcası hastanelik oluyor.

Here's the yazıcıoğlu ledlerinde akan yazı says: TAVUK YİYORLAR AMK, ÖRDEK YİYORLAR AMK
Tarihin (ve günümüzüm) en bela hastalıklarından Cüzzam mandalardan, sende milyarlarca vaka yaratan (zayıf bünyelerde ölümcül süreçleri başlatabilen( soğuk algınlığı virüsü atlardan geçiyor.

insert: manda kaymağı yenir mi amk, ata binilir mi amk
Hayvancılık geçmişi uzun ve çeşitli olan (yani milyonlarca kayıp vermiş olan) Eski dünyalılar yeni dünyaya geldiklerinde bu hastalıkları da beraberinde getiriyorlar, tüm tarihin yükünü boşaltıp nüfusun tamamına yakınının ölmesine sebep oluyorlar.
Yeni dünyalılar bu hayvancılık işlerine girEmedikleri için (yeni dünyada evcilleştirilecek hayvan çeşitliliği az) hastalıklarla tanışmamışlar, bağışıklıkları yok. Tıpkı şu an covid'e sebep olan sarscov2 ile dünyanın geri kalanının tanışmadığı gibi.
aşılar ve antibiyotiklerin ortaya çıkması ile birlikte bu inatçı hastalıklarının çoğu kontrol ediliyor. bu döneme doğan insanlık da 'hallederiz, sıkıntı yok, seri löp et getir, masayı donat'a kırabildiği anda kırıyor. bir ay öncesine kadar insanların yüzde 99.9 u bu grup İDİ.
bilimciler ise bu varsayımların yanlışlığını önceden fark ettiler. 1975e kadar bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümler azaldı sonra artmaya başladı. 30 yılda 30 YENİ bulaşıcı hastalık oluştu. artık unutulur gider denen konu başlı başına bir disipline dönüştü.

Ne değişti?
Tıp tarihçileri bu yeni (3.) döneme 'ortaya çıkan vebalar' dönemi dahi demiş. Bu vebaların *tamamına yakını* hayvan kaynaklı.
Değişen şey insan ile hayvanların yaşam alanlarının üst üste binmeye başlaması. Örneğin nadiren de olsa ölümcül olan Lyme Hastalığı doğal alanları işgal edilen orman canlılarından geçiyor.

Ölümcül olsa ilk bir kaç ay içinde 'Fare&kene yemişler amk'a konu edilecek bir hastalık.
30 senede ortaya çıkan 30 bulaşıcı hastalığın büyük kısmı bu insanın yaşam alanının doğal alana sıçraması ve hayvanların (bilhassa bize biyolojik anlamda yakın primatlara) sömürülmesi sorumlu gösteriliyor.

80lerde 'maymun sikmişler'e yuvarlanan durum çevresel yıkım kaynaklı.
80lerde başlayıp günümüzde halen devam eden, bilyonların ölümüne, aile ve toplumların yıkımına neden olanb aids pandemiği yine böyle bir doğal alan ihlalinin sonucu.

ihlali yaratan dinamikte 'isteyen istediğini yesin sen yeme'nin çözümleyici olmadığı dikkatinizi çekmiştir umarım
yine aynı şekilde 'halk aç, fakir, sağlıklı yemek öncelikli değil, damak tatlarına (vadevır det mey bi) hitap eden doyurucu gıdalar istiyorlar'ın da referans olamayacağı da açıktır umarım.

'maymun hariç serbes' de scalable bir yöntem değil. az sonra.
(ABD'deki örneğini Netflix'in Tiger King belgeselinde gördüğümüz) vahşi hayvanları stoklama, soyunun tükenmesini engelleme bahanesiyle elcik pet yapma, kesip biçme, üretme sömürme pratiği de COVID'e giden yolu açıyor. SARS'ın ilk sürümü 'kahve keyfii' grubunun iştiraki:
misk kedisine kahve tohumu yedirip anal salgı bezleriyle işlenmesinden çıkan bir gurme merakının, bir 'isteyen istediğini yesin/içsin' varsayımı alakasız insanların başına boğularak ölme riski olarak dönüyor.

genelde iş gören 'rıza kuramı'nın known exceptionlarına ekleyin.
Bu egzotik hayvanları elcik yapma merakıyla batı nil virüsü, maymun çiçek hastalığı gibi hastalıklar yüzlerce can aldı, binlerce insanın yaşamını kararttı.

'Sen alma evine maymun, başkasına karışamazsın'lanamıyor. Maymunu alamıyorsam başka hayvanı nasıl alıyorum? sorusu doğuyor.
Bütün bu tehlikeleri öngören WHO gibi kurumların birinci önceliği egzotik hayvan bakımı, vahşi doğa hayvanlarının eti değil,

doğrudan
hayvanların
maddi varlığı üzerindeki
itirazsız
hilafsız
doğal hak talebinden
doğan,

**ENDÜSTRİYEL HAYVANCILIK**

oluyor
Yani eşeğin büyüğü şu an yaşadığımız sarscov2 türü egzotik canlılarla ilişkilendirilen (ama kesin olarak bağlanamayan) vakalardan değil tavuk ve domuz üreticiliğinden bekleniyor. 'bu daha başlangıç' denebilir.

'domuz bizde yok' diyenler 'tavuk da yemeyiversek' demiyordur umarım.
Şu an yaşayan milyarlarca tavuk ve domuzun yarısından fazlası bitişik nizam gövde büyüklüğündeki hücre ebatlarındaki kafeslerde patojen üretim çiftliği olarak fonksiyon görüyor.

insanlar sürünsün pezevenkler diye yapmıyor bunu, HİLAFSIZ TALEP olduğu için yapıyorlar.
Veganın hayvan hakları dertlisinin yani nüfusun yüzde 0.1'inin ne dediği de sike sallanmayan bir çıkıntılık girişimi, 'sınıfsallık kokan itiraz', 'yarrak adamlık' gibi hazır kategorilere hapsediliyor.

sebebi itiraz edenlerin 'kıllığı' değil, bu düzene fiilen iştirak etme yükü.
TR'nin de ABD'nin de standartlar açısından farkı olmayan Çin'den bir örnek: 2005 yılında Çin'de bu bahsedilen yaşam koşullarından kaynaklanan stres sebebiyle normalde zararsız bir bakteriden strep suis diye bir hastalık çıkıyor, bulaştığı vakaların %17sini öldürüyor.
Yine Malezyadaki benzeri bir domuz çiftliğinde Nipah virüs diye bulaştığı insanların %40ını öldüren bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı ortaya çıkıyor.

Bu endüstriyel hayvan kombilerinde otçul hayvanları karlılık ve verim için kendi artıklarını besliyor, antibiyotik basıyorlar.
Deli dana, kendi dışkı, kan ve gübrelerinin içinde kendi etlerini yemek zorunda bırakılan hayvancılık standart pratiğinden doğuyor. Evcilleştirme ile başlayan bulaşıcı hastalık çağı, endüstriyelleşmeden sonra yaşam alanı ilhak ve yoğunlaştırması ile zirveyi buluyor.
Grip türü hastalıklar 4500 yıldır bizimle birlikteymiş, kuşların evcilleştirilmesi sürecinde hayatımıza girmiş. Ama 4500 yıllık tarihinde ancak endüstrileşmenin global mobilite ile iç içe geçtiği son 100 yıl içinde en ölümcül türleri (örn h5n1, 1918 gribi) ortaya çıkmış durumda.
(covidden farklı olarak) ağırlıklı olarak gençleri etkileyen, nüfusun yüzde 30una bulaşıp yüzde 25ine kadar öldüren 1918 Virüsünün kaynağı ancak 80 sene sonra kesinleşiyor. kuşlar.

içinizi karartmamak için alıntıyı çevirmiyorum. bu durumun tekrar etmemesi için neden yok diyor.
1918in tekrar etmeyeceğinin bir garantisi yok. başımıza gelenin 1918 virüsü ayarında olmadığına sevinmek için bir neden duymak isteyen, keriz mutluluğu yaşamak isteyen şu alıntıyı okusun
Yarasadan geçen Covid %2 gibi bir ölümcüllük oranına sahip. Tavuk'tan bulaşan Kuş gribinde bu oran %50 bandında. Yarasalısını atlatınca 100 sene bekleyeceksiniz diye bir garanti yok; önümüzdeki yıl bu şartlardan yenisi çıkıp, endemikleşen eskisinin üzerine eklenebilir.
Bu endüstriyel tavuk çiftçiliğinin yaratacağı yıkım konusunda uzun zamandır uyarılar da yapılıyor. Senaryo ayını: milyonlarca 'kümes hayvanı'nı (MİLYARLARIN TALEBİNE KARŞILIK) bir araya getirdiğinizde virüslerin karakteri değişiyor.

Bu değişim nasıl oluyor?
Ördeklerin sindirim sistemindeki virüsün evrimleşmesi için bir neden yok. Suya karışıyor, ördek içiyor, bağırsaktan geçiyor, suya karışıyor. Ördeği 'kümes hayvanı'na çevirdiğinizde kendini komşusu tavuğun sindirim sisteminde buluyor.

Su yok, inemiyor, mecburen evrimleşiyor.
Şansımıza bu grip virüsleri evrimleşmede çok iyiler. Kendi doğal çevrelerinde sakinken bu yeni ortama kısıldıklarında vites artırıyorlar: Bağırsaktan çıkıp üst solunum yollarına yerleşiyorlar, buradan yayılmaya çalışıyorlar. Genelde çok ölümcül olmamaya dikkat ediyorlar. GENELDE
Dikkat ediyorlar çünkü amaç hemen hasta etmeden olabildiğince mesafe kat etmek. Aşırı ölümcül olmak mesafeyi kısaltıyor. Tabi dip dibe tavuk çiftliklerinde böyle bir çekince yok. Bir gaga ile diğeri arasında santimlik mesafe var. Viral yükü yoğun tut (=aşırı hasta et), yetiyor
Tavuk çiftliği yakınlığına benzer koşulları sağlayan, mesafeleri yakın eden her türlü medeniyet koşulu (yoğun şehirleşme, küresel seyahat kolaylığı, 1918 itibarıyla savaş şartlarındaki yaşam) bu virüslerin evrimleştiği endüstriyel çiftlik şartlarına paralellik gösteriyor.
1918 tavuğa reva görülen acımasızlığın insana reva görülen acımasızlıkla birleştiği o korkunç benzerlikten çıkıyor.

LET'S HAVE A MOMENT OF WHAT THE FUCK IS WRONG WITH US HUMANS...

...thank you.
Kümes hayvanı endüstrisine ait bir derginin baş yazarı bizzat tarafı oldukları bu tehlikeyi nasıl değerlendirdiğini şöyle özetliyor:

"Amerikadaki İNSAN NÜFUSUNUN ÖLMESİNDEN ÇOK yiyecek tavuk kalmamasından korkuyorum"

yetiş derdini sikeyim butonu
h5n1 virüsü bir noktada o kadar başarılı oluyor ki, tavuktan insana atlayıp başladığı noktaya geri dönüyor, insan bağımsız hastalığı kıtalar arasında yayabilecek kapasiteye ulaşıyor.
tuhaf bir tesadüf eseri tavukların solunum yolları ile insanınki tuhaf bir şekilde bizimkine benzediği için virüs tavukları hasta etmekte başarılı olduğu nispette bizleri de hasta etmekte iyileşiyor. endüstriyel hayvancılık en etkili biyosilahın üretildiği tesislere dönüşüyor.
(karsız ve büyük ölçekte sürdürülemez) açık alan tavukçuluğundan (köy tavuğu) çıkan hastalık adedi = 0. Endüstriyel eşleniğinde ise: kalabalık, havasızlık, rutubet, içinde yaşadıkları idrar amonyağından yanan ciğerler, güneşsizlik, bağışıklık eksikliği var
bu şartlar olmadan alıştığınız 'ucuz protein kaynağı' tavuk standardını unutun. dışarıya salsak bio tehlike olmaz mı? sorusunun da yanıtı belli. Olmuyor. Endüstriyel tavukçuluk açık alan tavukçuluğundan kat be kat daha tehlikeli. Dışarıya da bulaştırıyor.
Bu işçisiyle burjuvasıyla milyarların talebinde payı olan devasa operasyonlar yarattığı kontamine atıklarla dışarıya patojen yayını yapıyorlar. yani 'içeride tutalım, dağılmasın'lık bir durum da yok.

suyuyla havasıyla, toprağıyla sineğiyle kemirgeniyle taşımasıyla dağılıyor.
Muhatabının tavuk ve mamalanabilir devlet müfettişi olduğu bir sektörde biogüvenlik iddiası da boşa düşüyor. Gelişmiş batı ülkelerinde dahi takip edilmesi gereken hijyenik düzenlemelere uyulmuyor. Tavuk mu şikayet edecek? Videosunu görsen paylaşanı mute a alırsın.
You can follow @otisaga.
Tip: mention @twtextapp on a Twitter thread with the keyword “unroll” to get a link to it.

Latest Threads Unrolled: