1967 Yılında, soğuk savaşın en hararetli geçtiği günlerde, Amerikan uydusu Corona’nın Sovyet topraklarında çektiği bu fotoğrafla irkildi Nato karargahı.
Sovyetler Birliği’nin Hazar denizi kıyısında bulunan ve tanımlanamayan bu cisim, yaklaşık 25 yıl boyunca uykularını kaçırmaya yetti ABD’nin ve tüm Batı bloğunun.
Bir uçaktan daha kısa kanatlara sahip olan, ancak uçaktan daha hızlı hareket eden; üstelik o güne kadar hava radarlarına asla yakalanmamış bu tanımlanamayan cisim, Sovyetler’den gelmesi muhtemel bir nükleer saldırının aracı olabilir ve bütün Kuzey Atlantik’i haritadan silebilirdi
Amerikalıların “Hazar Denizi Canavarı” adını verdikleri bu Sovyet aracının icat edilme sebebi, Hazar Denizi’nden binlerce kilometre uzakta olan Latin Amerika topraklarıydı aslında.
1960’larda, Latin Amerika’da başgösteren yoksulluk, yolsuzluk ve sınıflar arası eşitsizlik gibi nedenlerle artan sol eğilim devrimci örgütlenmelere yol açmaktadır zira. Bu örgütlerin başrolünde ise doğal olarak Sovyet ajanları yer almaktadır.
Ancak Latin Amerika orduları ABD güdümünde olmaları sebebiyle sol hareketler çok sert şekilde bastırılmakta; işkence ve toplu ölümler gerçekleşmekte, Sovyet ordusu ise buna karşı hiçbir hamlede bulunamamaktadır.
Sovyetler’in, Latin Amerika’ya askeri müdahalede bulunamamasının temel sebebi Atlantik ve Pasifik okyanuslarının her ikisinin de Batı kontrolünde olmasıdır.
Sovyet askerlerini taşıyan uçak ya da gemilerin bu sahalarda vurulma riski çok yüksek olduğu için, Latin Amerika’ya doğrudan muharip asker sevkiyatını kolay kolay göze alamaz Sovyetler.
Nitekim, 1960’larda yaşanan Ekin Füzeleri krizinde de Sovyet askeri gemilerini batırma tehdidinde bulunan ABD istediğini alarak kalkar masadan.
Buna karşın ABD, Kuzey Atlantik sahası bütünüyle kendi kontrolünde olduğu için Batı Almanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi müttefiklerine serbestçe silah sevkiyatı yapabilmekte, bu ülkelerde kurduğu ‘ileri karakol’larla Sovyetleri abluka altında tutabilmektedir.
Sovyet yönetimi, bu eşitsizliği BM genel kurulunda birçok defa gündeme getirmesine karşın, oylamada çoğunluğu sağlayamadığı için siyasi çözümü asla elde edemez.
Sovyet yönetimi bu beyhude çabada ısrar ederken; sorunun siyasi değil, teknolojik çözüme ihtiyaç duyduğunu düşünen birisi vardır perde gerisinde. Bu kişi Rus aerodinamik profesörü Rostislav Alekseyev’dir.
Alekseyev’e göre Sovyetler’in ihtiyacı olan askeri sevkiyat için izin almak değil, Batı radarlarına takılmadan Latin Amerika topraklarına ulaşabilecek nakliye araçları üretmektir.
Alekseyev, üzerinde yıllarca çalıştığı, Ekranoplan adı verilen ve bir de prototipini ürettiği bu mucize aracı, 1960’larda yapılan Komünist Parti toplantısında başkan Kruşçev’e sunar. Kruşçev, eski dostu olması sebebiyle Alekseyev’i dinler ve projesini hayata geçirme kararı alır.
Alekseyev, projesinin geliştirmek için kendisine bir deniz sahası ve yeterli ödenek tahsis edilmesini talep eder. Kruşçev talepleri kabul eder; istediği deniz sahasının kendisine açılacağı taahhüdünü verir, bütçe olarak da açık çek sunar.
Proje kozmik gizlilik derecesinde olduğu için, çalışmaların Batı’nın kesinlikle görüntü ve istihbarat alamayacağı bir bölgede yapılması gerekmektedir. Bu bölge, kapalı bir havza olan ve uluslar arası suların bulunmadığı Hazar Denizi’dir.
İlk Ekranoplan 1962 yılında suya indirilir. Tıpkı gemiler gibi yüzmekte ancak aynı zamanda suyun hemen üzerinde bulunan, sürtünme katsayısının çok düşük olduğu muazzam kararsız bölgede, uçaklarda kullanılan turbo motorlar sayesinde havayı delerek ilerler.
650 km/saat hıza ulaşabilen Ekranoplan, 1960’larda üretilen tüm uçaklardan daha hızlıdır. Deniz seviyesinden 15-20 metre yüksekte ilerlediği için hava radarları tarafından tespit edilmesi imkansızdır.
O dönem Amerikan zırhlılarındaki güdümlü füzeler denizden havaya ateşlenebildiği için Ekranoplan bu menzilin dışındadır. Çok hızlı hareket ettiği için zırhılarda bulunan top menzilinden de kolaylıkla kaçabilmektedir.
Diğer taraftan, hareket halindeyken su yüzeyine temas etmediği için denizaltı radarları tarafından da yakalanamayan bu dev cisim, Almanların 2. Dünya Savaşı’nda kullandıkları U-bot’lardan sonra Amerika’nın Atlantik’teki yeni kabusu olmaya adaydır.
O dönem imal edilen en büyük uçak olan Boeing 747’den dahi büyük olan Ekranoplan, mühimmatlarıyla birlikte 600’den fazla asker veya en az 50 tank taşıyabilme kapasitesindedir.
Bu veriler, 10 Ekranoplan’dan oluşan bir filonun 15 saatte, hiçbir radara takılmadan Latin Amerika kıyılarına bir Kızılordu tümeni taşıyabilmesi anlamına gelmektedir.
1970’lere gelindiğinde Alekseyev projesini daha da geliştirerek Ekranoplanı sadece nakliye değil, aynı zamanda muharebe aracı olarak tasarlar. Ekranoplan üzerine monte edilen uzun menzilli füzeler Hazar Denizi’ndeki hedefleri %100’e yakın isabetle vurmayı başarır.
70’lerden sonra nükleer başlık monte edilmeye başlanan Ekranoplan, ilk açık deniz seferine hazırlandığı sırada sürpriz bir ödenek kesintisi sebebiyle kızağa çekilir.
Brejnev’in başkanlığa gelmesinin ardından Kruşçev’in kadrolarına tüm pozisyonlardan aşama aşama el çektirilmiş, Kruşçev döneminde yapılan projeler iptal edilmeye başlanmıştır.
Ekranoplan’a yapılan yatırımın atıl ve geri dönüş sağlamayacağını düşünen Brejnev, o güne kadar on milyarlarca ruble yatırım yapılan bu projenin ödeneklerini büyük oranda keser.
Ödenek yetersizliği altında 1980 yılına kadar çalışmalarına devam eder Alekseyev. Ancak açık denize açılma hayalini gerçekleştiremez. Hazar Denizi’nde kullanılan ekranoplanların bakımsızlık yüzünden arıza vermeye başladığı 1980’de, bir eğitim kazası sonucu hayatını kaybeder.
Alekseyev’den sonra Ekranoplan projesi de ölmüş, ancak mezara gömülmemiştir.
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından Hazar’a gelen ABD’lilerin ilk işi, 25 yıl önce uydudan izledikleri bu gizemli ‘canavar’ hakkında araştırma yapmak olur. Ancak kendilerini paslı birkaç hurda yığınından başka karşılayan olmaz.
You can follow @JasonMcAteer7.
Tip: mention @twtextapp on a Twitter thread with the keyword “unroll” to get a link to it.

Latest Threads Unrolled: