1980'ler rock'n roll için efsane kabul edilen, birçok kişiye göre bir daha asla geri gelmeyecek yıllar. Ancak 80'lerde rock'n roll'u dünyanın geri kalan kısmından daha büyük tutkuyla, üstelik de bedel ödeyerek dinleyen, dinlemekten de öte yaşayan bir şehir var. Bu şehir Berlin.
100 Km'den uzun bir duvar iki farklı kutbu, ideolojiyi ya da güç merkezini değil; adeta iki farklı gezegeni birbirinden ayırıyor 1980'lerde. Ancak duvarın her iki yanında yaşayan insanların hayat görüşü, inanışı, yaşam şekli ve alışkanlıkları farklı olsa da müzik tutkuları aynı.
O dönem Doğu Almanya'nın uyguladığı kısıtlayıcı politika yüzünden batı'dan ülkeye band, plak ya da kaset girişi yasak. Ülkeye çok zor şartlar altında giren ve bu yüzden karaborsa ile temin edilebilen pop ve rock plakları çok değerli.
Tabi bu arada Doğu Almanya topraklarında konser veren tek bir batılı müzisyen dahi olmuyor. Doğu Alman toplumunun ahlaki değerlerini yerle bir etmesinden korkulan batılı müzisyenler, sistem tarafından ısrarla ülke topraklarından uzak tutulmak isteniyor çünkü.
Bu yüzden, Batı Berlin'de konser veren rock starları uzaktan dinlemek amacıyla 'Duvar'a yaklaşmak Doğu Berlinliler için tek seçenek. Doğu Alman yasalarına göre suç "duvara yaklaşma" eyleminden dolayı polise doğrudan güç kullanma ve hatta tutuklama yetkisi dahi verilmesine rağmen.
Ancak yasanın tüm acımasızlığına rağmen müzik dinlemek isteyen Doğu Berlinliler bedelini ödemek pahasına duvara yaklaşmaktan vazgeçmiyor 80'ler boyunca.
Batı Almanya ise, Doğu Almanya'nın adeta gözüne parmak sokarcasına ülkedeki konserleri Batı Berlin'de organize eder. O dönem Batı Almanya'nın Berlin'den çok daha zengin ve yoğun şehirleri olmasına rağmen konserlerin ısrarla bu şehirde toplanmasının sebebi soğuk savaşın kendisidir
Bu sayede Doğu Almanya'da halk ile rejim arasında çatışma ortamı sağlanmaktadır.
Aslında Batı Berlin, konser organizasyonu için uygun bir alan dahi değildir. Çünkü sadece Doğu Almaya ile sınır değil, aynı zamanda Doğu Almanya topraklarıyla çevrili pozisyondadır. Bu haliyle Batı Almanya'nın geri kalanından izole olan şehre giriş çıkışlar çok güçtür.
Batı Berlin bir yaşam alanı değil, 2. Dünya Savaşı'nın ardından Kapitalizm'in, Komünizmden kopardığı bir sembol ve ileri bir karakoldur. Bu haline rağmen Batı Berlin'de konser organizasyonu açıkçası pek de masumca değildir.
Bu kadarıyla da yetinmez Batı Alman devleti. Batı Berlin'de düzenlenen konserlerin tamamını duvar hattının hemen yanıbaşında, Reichstag'ın önünde organize eder. Reichstag'ın Hitler döneminin simge binası ve 2. Dünya savaşının en büyük ganimeti olduğu bilinmektedir.
Batı Berlin'de, Reichstag önüne kurulan platformlar Doğu Berlin'den görülmekte ve kolonlardan çıkan ses şehrin doğusundan net şekilde duyulmaktadır.
Bu yüzden Batı Berlin'de düzenlenen her konser, Doğu Berlin'de kaosa ve devamında Stasi(Doğu Alman gizli servisi) tarafından yüzlerce kişinin tutuklanmasına sebep olmaktadır.
Ancak uygulanan tüm şiddete rağmen, Batı Berlin'de düzenlenen her konserde, duvar hattına bir öncekinden daha fazla Doğu Berlinli gitmeye başlar. Olayların zirveye ulaştığı gün ise 1987 yılında düzenlenen David Bowie konseridir.
Batı Berlin'de onbinlerce hayranının önüne "Time Will Crawl" parçasıyla çıkan Bowie, sahne arkadaşılarını tanıttıktan sonra Almanca olarak "duvarın arkasında bizi dinleyen insanlara en iyi dileklerimi gönderiyorum" der ve şehrin Doğu bölgesinde ortalık karışmaya başlar.
Bunu bir mesaj olarak kabul eden Doğu Berlinliler duvar hattına akın ederek Batı'ya geçmeye çalışır ancak Stasi'nin çok sert müdahalesiyle karşılaşırlar. 1987 Yılındaki David Bowie konserinde 300'e yakın Doğu Berlinli tutuklanmış ve bazılarından bir daha haber alınamamıştır.
Doğu Berlin, müzik uğruna yaşanan bu kaosla boğuşurken, Batı Almanya neredeyse ülkedeki tüm konserleri Batı Berlin'de düzenleyerek ateşe benzin dökmeye devam eder. 1987 yazında Bowie’nin ardından sahneye Genesis çıkar ve Doğuda 50 kişi daha tutuklanır.
1988 Yılına gelindiğinde Batı Berlin'in konuğu Britanyalı, ünlü rock grubu Pink Floyd'dur. Konser öncesi sahne duvara biraz daha yaklaştırılır ve dev kolonlardan Doğu Berlin'e doğru saatlerce sürecek müzik yayını başlar. Açılış şarkısı olarak ise ironik bir şekilde "Wall" seçilir
Yüksek desibelde müzik yayınına maruz kalan Doğu Alman yetkililer civarda hastanelerin bulunduğunu, birçok hastanın bu durumdan kötü etkilendiğini belirtir ve Batı Almanya'dan konserin hemen sona erdirilmesini ister ancak talep doğal olarak kabul görmez.
Aslında Doğu Alman yetkililerin hastalardan daha çok kaygıladığı bir durum vardır; o da sokakta artan tansiyondur. Zira Doğu Alman gençler Wall şarkısına kayıtsız kalmamış ve duvara doğru yönelmiştir bile. Stasi, bu duruma sert müdahale eder ve yine çok sayıda kişi tutuklanır.
1988 Yılında düzenlenen Pink Floyd konseri, Doğu Almanya’da reformist Sovyet lider Gorbaçov lehine tezahürat yapılan ilk hadisedir. “Gorby, Gorby, yık şu duvarı” tezahüratı bundan sonraki konserlerde de artarak devam etmiştir.
Pink Floyd konseri sonrası Doğu Almanya yöntem değiştirir ve Batı Berlin'de konser verecek yıldızları gerektiğinde her türlü müdahalede bulunmak üzere takibe almaya başlar. Hemen 3 gün sonra, 19 Haziran 1988’de Batı Berlin’in konuğu olan Michael Jackson’la yeni uygulamaya geçilir
Doğu Alman gizli servisi Stasi Jackson'u takibe alır ve kendisi hakkında 25 yıl sonra ortaya çıkacak bir dosya hazırlar. Bu dosyaya Jackson'un Berlin'e birlikte geldiği 25 yaşındaki kız arkadaşı ve özel hayatları hakkında bilgiler dahi girer.
Michael Jackson, Doğu Berlin'de uzun süredir beklenmekte olduğu için duvar hattında çok büyük olayların yaşanacağı öngörülür ve bunun için önlemler alınmaya çalışılır. Aynı gün Doğu Berlin'de alternatif bir konser düzenlenir, üstelik konserin onur konuğu Katarina Witt’tir.
Katarina Witt, bütün Doğu Almanya’nın sevgilisi olan dünya buz pateni şampiyonudur. O dönem Doğu Almanya’da hiçkimsenin olmadığı kadar hatrı ve kredisi vardır.
Amaç, halkın dikkatini Katarina Witt’in katılacağı konsere yoğunlaştırarak Michael Jackson konserinden ve dolayısıyla duvardan uzak kalmasını sağlamaktır. Ancak Michael Jackson terazide biraz ağır bastığı için bu da kesin çözüm olmaz, insanlar duvara akın etmeye devam eder.
Herşeye rağmen duvar hattına gelmesi öngörülen 10.000 Doğu Berlinlinin stadyuma yönlendirilmesi ve Batı'daki konserin canlı olarak yayınlanarak kitlesel bir olayın önüne geçilmesi B planı olarak cepte tutulmaktadır.
Ancak konser sırasında duvar hattına gelen kişi sayısı 35.000'dir ve Stasi bu kalabalığı kontrol etmekte yetersiz kalır. Ardından çıkan olaylar, kalabalığın dağılmamak için direnmesi, Stasi'nin güç kullanması derken kabus gibi bir gün daha yaşar şehrin doğu yakası.
Michael Jackson'ın Batı Berlin'de verdiği konserle ilgili şu kinayeli afiş yapılır sonradan. Sol tarafta Riechstag önünde konseri dinleyen Batı Berlinliler, sağ tarafta ise meşhur Brandenburg kapısından batı'dan gelen müziği işitmeye çalışan Doğu Berlinliler.
Jackson'un hit parçası Bad(yani kötü)'ın büyük harflerle tepede yer alması da tabi ki tesadüf değildir. Michael Jackson yaşadıklarını trajikomik olarak değerlendirir ve 1992 yılında kaleme aldığı Dancing the Dream kitabında anlatır.
Jackson'a göre Berlin hem batısıyla, hem de doğusuyla koca bir açık hava tımarhanesidir.
Yaşanan sancıların ardından Doğu Alman devleti halkın sadece müzik dinlemek istediğini; bunun tabii bir ihtiyaç olduğunu ve devlet, sistem, rejim düşmanlığı olmadığını biraz olsun idrak eder halkın talep ettiği batılı yıldızlara DoğuBerlin'de konser vermeleri için davette bulunur
Ancak Doğu Alman devletinin yaptığı davet hiçbir Batılı müzisyenden kabul görmez. Zira 1980'lerin batı dünyası, komünistler, insan kanı içerek beslenen, duygusuz ve güvenilmez canavarlar olarak bilmektedir.
Birçok sanatçı ya da grup bunu bir tuzak olarak algılar, kendilerinin Doğu Berlin'de tutsak edileceğini düşünür ve bu endişelerle teklifi geri çevirir.
Umutların tükenmeye başladığı noktada, ABD'de yıldızı yeni parlayan biri önerilir. Bu kişi taşra delikanlılarını temsil eden, kırsaldan metropollere göç etmek zorunda kalmış ve şehirlerde çoğunlukla kimlik bunalımı yaşayan, işçi sınıfı tarafından benimsenen Bruce Springsteen'dir.
Bruce Springsteen, hiçbir ego ya da kaprise kapılmaksızın, ücret dahil hiçbir şartı konuşmadan teklifi kabul eder ve hemen bir hafta içinde Doğu Berlin'e giderek, ülke tarihinde konser veren ilk ilk Amerikalı rock yıldızı ünvanını kazanır(19 Temmuz 1988)
Konser için satılan bilet sayısı 160.000'dir ancak Stasi kaynaklarına göre izleyici sayısı 300.000 civarındadır. Batı Berlin'de rekor 50.000 sayısı ile Michael Jackson'da iken, bu manzara birçok kişi için dudak uçuklatıcıdır.
Doğu Berlinlileri Bob Dylan'ın Chimes of Freedom parçasıyla selamlayan Springsteen, şarkının hemen başında Almanca olarak kalabalığa şöyle seslenir; "Hiçbir ülkeyi/sistemi temsil etmiyorum.Buraya sadece Rock'n Roll için geldim,rock'n roll'un tüm bariyerleri yıkacağına inanıyorum"
Bruce Springsteen'in "bariyer"den kastının Berlin duvarı olduğunu herkes anlamıştır. Ancak konser öncesi kendisine sıkı sıkıya tembih edilen "duvar hakkında konuşma" uyarısı sebebiyle böyle üstü kapalı bir mesaj vermeyi tercih eder.
Söylediği gibi de olur, Berlin duvarı konserden 1 yıldan biraz daha fazla bir süre sonra yıkılır. Ancak yıkılan duvar Doğu Berlinlilere mutluluk mu, yoksa hayal kırıklığı mı getirmiştir; bunu bir sonraki floodda farklı bir hikaye altında paylaşacağım.
You can follow @JasonMcAteer7.
Tip: mention @twtextapp on a Twitter thread with the keyword “unroll” to get a link to it.

Latest Threads Unrolled: